20 Mayıs 2016 Cuma

TURAKÇIN ve SAMUEL




     
             ''Yaran-ı safa, aşık Yunus, görür müsün şu cennet bhçeleri ne güzel bahçeler imiş!''


63 yaşından sonra sünnet olan yaşamı tamamlamsı üzerine gözlerini tedavi etmemesi bana Ahmet Yesevi'yi hatırlattı. Oda geri kalan ömrünü bir mezar da geçirmişti. Belki de tasavvufun son seviyesine erişmek budur.

Yıllardır birbirini arayan baba-oğul. Biri özlemine aşkı katarak diğeri ise öfkeyi. Yani Yunus oğlunun yerini bulup kavuşmasını beklemiştim. Ama bunca yıl aradıktan sonra tesadüfen karşılaşmaları beni olumlu anlamda şaşırttı. Allah en yakın dostunu ondan alıp oğlunu bağışladı. Tahtadan sopasını kılıca dönüştüren Turakçın İsmail'in oğlu olduğunu anlamış ve Yunus'a kavuşması için kendini dostunun oğlunun oklarına feda etmişti. Yunus'u görmeyen aşık oldum demesin demiştim. Turakçın'ı görmeyen de gerçek bir dostum demeden önce bir düşünmeli bence...


İsmail'in aklındaki Tanrı'yla ilgili sorular kısa zamanda son buldu. Çünkü babasına kavuşmuştu. Derdi bittiği için ümitsizliğe düşüp sonuçları bir şeye yüklemesine gerek yoktu. Korkmasına da gerek yoktu. Gerçi Yunus ile Arn Usta bile karşılaşsa eminim müslüman olurdu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder