20 Mayıs 2016 Cuma

SAMUEL ve ÇOBAN

                              



                                   ''Ben senin oğlunum, eğer o sen isen veya sen o isen...''



        Dışına babasına olan öfkesini bukadar vurup da içinde kat kat daha fazla olan özlemini saklamasını anlayamıyordum. Belki de affetmeye çoktan razı olduğu için kendine kızıyordu. Ve babası onu ararken o da babasını arıyordu. 

        İsmail'den Yunus'a olan bir mektup anca bukadar güzel yazılabilirdi.Aslında Samuel'in tüm arayışları ve özlemi bu mektup da açıkça belli. Arn Usta 'nın yanına bir daha dönmeyip eşkıya gibi yaşamasına rağmen asla kadınlara ve  çocuklara zarar vermemiş haksız yere zulüm işlememişti. Yani her nekadar Tanrı'dan kopmuş olsa bile içinde kalan bu belirtiler belki de babasından ona kalan sayılı şeylerden biri olsa gerek. Babasından geriye kalan bir şey daha var o da benzerlikleri. Zaten birbirlerini bulmalarına sebep olan şey büyük ölçüde fiziksel benzerlikleriydi.



                                                    ''Ağlatırsa Mevla'm yine güldürür''


        Evet Yunus. Senin mısraların dağdaki çobana bile ulaşmıştı. Yani bak yıl olmuş 2016 bana bile ulaşmış 1300'lerden. 
       Sitare'nin dediğinin yıllar sonra doğru çıkması beni etkilemişti.İnsanlar maddeden ümidi kesince manaya yöneliyorlardı. Ama Bozkır artık temiz ve güvenli olduğu için yani para çoğaldığı için dergahlar artmasına rağmen kişiler azalıyordu. Nasıl bir nefse sahipsek bir yolunu bulduğu zaman hemen bizi ele geçiriyor. Romanda hep hayal ettiğim birşey de yer alıyordu. Tabiatla sohbet halinde olmak. Yani hayvanları anlamak, ağaçları anlamak gibisinden. Çocukken de hep böyle bir özel gücüm olsun istemişimdir. Meğersem takvaya sahip olanlarda bolca varmış bu özel güç :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder