20 Mayıs 2016 Cuma

ABDALLAR ve ANA BACI




''Yıllar yılı titreyerek odun getirdiğim vakit od ile yanarak halden hale yükselmişim de haberim yokmuş. ''



Beni şaşırttığı için kerametlerin en sevdiğim bölümler olduğunu söylemiştim. Yani biliyordum demek istemiyorum ama biliyordum. Yunus'un Tapduk'un gözünde ne kadar değerli olduğunu. Onu uzaklara gönderdiği için fazlalık olarak gördüğünü sanıyordu. Ama o uzaklardayken olgunlaşmıştı. Ormana hükmetmeyi öğrenmişti. Abdallar ona ginderilen bir melekti belki ve değerini onlar sayesinde anlamıştı. O dergahtan dışarı çıkmadığı sadece ormana gidip geldiği halde Bozkır'daki insanlar onun hürmetine Allah'tan rızık istiyorlardı. Şanı yayılmıştı bile. Bu da yaptığı nankörlüğü farketmesini ve birkez daha pişman olmasını sağlamıştı. Dediğim gibi bu onun daha çok olgunlaşmasını da sağlamıştı.


''Pişmanlık kadar insana yakışan bir hal yoktur Molla Kasım. Düşün ki ateşe atılmış yanıyorsun ama her yanlış bir kere daha temizliyor seni. ''


Tekrar ve tekrer pişman olup aynı kapıyı çalmak. Çok utanç verici görünebilir ama aldığın ders hayatının geri kalanını büyük ölçüde değiştirir. İnsan Allah'ın verdiği nimetlere kör olup dostluğunuu zedelememeli. Yunus'da şeytanın yüzünden bir süre kör olmuştu. Ama her gözü açılan kör dünyanın bütün güzelliklerini her zaman gözü açık olandan daha iyi görür misali, insanda pişmanlığı tadınca hatasını anlayıp, aslında sahip olduğu şeylerin ne kadar güzel olduğunun farkına varıyor. Yunus Tapduk'un yoluna yatınca ''Bizim Yunus mu?'' diyeceğinden okadar emindim ki. Daha kitabın ilk başında söylemiştim bu dergahın kapısına geleni sorgulamadığı gibi harika bir şekilde ağırlar diye. Allah'ın kapısını çalanı geri çevirmek olmaz.Dervişler tarafından eziyet görmesi de pişmanlığının ne derece ona yettiğini anlatıyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder